top of page
Editör

Andon Çavuş kimdir ?

Güncelleme tarihi: 9 Ara

1940’lı yılların sonları. Batı Trakya’da ‘’Andartlık Harbi-İç Savaş’’ yeni bitmiş, Yunanistan’ın pekçok bölgesinde ise  İç Savaş devam ediyor. O zamanlar ne televizyon var ne de radyo. Pek az zenginde ise İkinci Dünya Savaşı öncesinden elde kalmış olan grafonlar  ve plakları   var. Bugün herhangi bir gence gramofon nedir diye sorsan ancak bel bel yüzünüze bakar. Her plak değiştirildiğinde zembereği yeniden kurulan,  ‘’iğnesi’’ her yeni plakta değiştirilen, zenginlik alâmeti sayılan bu gramofonlarda zamanın ünlü ses sanatçılarının okuyup plağa kaydettiği şarkılar toplu olarak dinleniyor, genellikle her meyhanede bulunan bu gramofonlarda Abdullah Yüce’nin okuduğu ‘’Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap’’ şarkısını dinlerken sevdiğine kavuşamayanların  ‘’ah’’ çektiği;  Hafız Burhan’nın ‘’Makber’’ ini dinlerken hüzünlenen; Hamiyet Yüceses’ler, Safiye Ayla’lar ve daha nice zamanın ünlü ses sanatçısını hayallerinde canlandırıyorlardı. 


Ve bu yıllarda mahallenin komşu kadınları geceleri belirli evlerde cumhur cemaat  toplanarak (bu evlerin başında da rahmetli anneannemlerin evi geliyordu)  önce hâl hatır faslı bittikten sonra herkesin evinde büyük bir özenle kavurduğu (o yıllarda öyle herkesin gidip ‘’tahmîs’’ dükkânlarından hazır kavrulmuş çekilmiş kahve alması haddine değildi) o GDO’su değiştirilmemiş Yemen kahvelerinin o mis gibi kokan lezzetine doyulmaz kahveler içilir; sonra o gün Allah ne verdiyse kabak çekirdeği, ‘’gündöndü’’ çekirdeği çıtlatılırdı. Sonra yavaş yavaş, önce sesi güzel olanlar solo şarkıya-türküye başlar, ortam ısınınca koro hâlinde türkü söylenirdi. 


Bu eğlenceler evin erkeklerinin yatsı namazından sonra evlere dönüşüyle son bulurdu. O günlerde çok küçük olmamdan dolayı okunan pek çok şarkı ve türkülerin çoğu hafızamdan silindi. Hatırladığım birkaç şarkıdan bazıları yukarıda da bahsettiğim ‘’Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap’’ şarkısı ‘’Plevne Marşı’’, ‘’ Gazi Edhem Paşa Marşı’’ hâlâ güncelliliğini yitirmemiş olan bunun gibi şarkılar, marşlar ve türkülerdi. Bir de zaten çok güncel olan ve yalnız ilk iki dizesini hatırladğım bir Andon Çavuş türküsü  vardı ki kimliği hakkında o zaman en küçük bir bilgi sahibi olmadığım bu kişi için söylenen bir türkü vardı.  Her ne kadar hangi savaşta savaştığı ve vurulup yaralandığı, karısının altın sarısı olup olmadığı hakkında bir bilgimiz olmasa da, halk kültürü Andon Çavuş’u böyle tasavvur ediyordu. Andon Çavuş türküsü şöyle başlıyordu :                            


  ‘’ Andon’un karısı altın sarısı, Andon Çavuş vurulmuş gece yarısı.’’(1)


Zaman zaman hatırladığım o çocukluk günlerinde bu Andon Çavuş türküsü de hafızamda canlanıyordu. 


Birgün internette gezinirken karşıma Andon Çavuş çıktı. Cumhuriyet Gazetesi’nin 4 Ağustos 1947 Pazartesi günkü sayısının birinci sayfasında, ‘’Batı Trakya’nın Andon Çavuşu ile mülâkat (Röportaj)’’ diye bir haber var. Aynı sayfada Yunanistan ile ilgili diğer haber başlıkları şöyle : ‘’Hudud bölgelerinde çete baskınları arttı. / Yunan kabinesinin bugün kat’i kararlar vermesi bekleniyor. / Çeteciler, hükûmet kuvvetleri üniforması giydirdikleri adamaları ile köylerde halkı kıyama sevketmeğe çalışıyorlar.’’ Haber, biri Gümülcine bölgesinde yakalanan birkaç erkek ve kadından oluşan bir çeteci  grubu, ve diğeri de Balkan Tahkik Komisyonu üyelerini Arnavutluk sınırında gösteren bir fototoğrafla destekleniyor (2) Diğer bir haber : ‘’Patrik Maksimos İstanbul’a döndü. / Yarın toplanacak olan Sensinod Meclisinde Patrik vekilinin vazifesine nihayet verilip verilmeyeceği görüşülecek.’’


Haberin  altında da; ‘’Dün Atina’dan dönen Patrik Maksimos karşılayanları arasında’’ alt yazılı bir fotoğraf  ile destekleniyor. (7)


Gelelim asıl meramımız olan Andon Çavuş ile ilgili habere : 


Metin Toker’in Andon Çavuş haberi ise şöyle :

  

Metin Toker (3)  bildiriyor : Selânik, (Uçak Postası ile.)


Selâniğe dönmek üzere Gümülcine’den trene biniyordum. Birden istasyon karıştı, bir fısıltı başladı ve bütün başlar perona giren bir adama çevrildi. Bu, ordusunun binbaşı üniforması taşıyan, lâkin herkes uzun pantolon giydiği halde, ayaklarında kahverengi çizmeler bulunan iri yapılı, kasketi sağa devrik, bıyıklı, kocaman burunlu ve kırmızı yüzlü bir adamdı.

‘’İşte Andon Çavuş’’ dediler.


Andon Çavuş, yanında ve arkasında silâhlı askerler bulunduğu hâlde, bir kahraman edası ile trene yaklaştı. İstasyondaki küçük çocuklar ona ellerini sürüyorlar, büyükler ise hayran nazarlarla bakıyorlardı. Hani meşhur bir futfolcu maçtan çıkarken halk etrafını alır, hiç tanımadığı kişiler elini sıkar. İşte Andon Çavuş da o haldeydi. Bu sırada, bir yarbaya tesadüf etti, yarbay ona müthiş iltifatta  bulundu.


Daha sonra, Andon Çavuş’a generallerin de aynı şekilde muamele ettiğini gördüm. ‘’Kahraman’’, bütün bu hallerden fevkalâde memnun görünüyordu. Nihayet lütfen trene bindi ve hareket ettik.


İskeçe’de vagonun penceresinden bakıyordum. Andon Çavuş istasyona indi ve orada bulunan birkaç kişiyle Türkçe konuştu. Pencereden :


‘’Demek Türkçe biliyorsunuz?’’ dedim.


’Tabii’’ diye cevap verdi.

Yanındaki adamlar, benim bir Türk gazetecisi olduğumu anlatınca pek memnun oldu.


‘’Gelin de  görüşelim’’ dedi. 


Samsun’dan Yunanistan’a


Tren hareket ettikten sonra, kompartımanına gittim ve uzun uzun konuştuk. Andon Çavuş, 1912 senesinde Samsun’da doğduğunu,  1924’te kaçıp Yunanistan’a geldiğini söyledi.


‘’O halde çavuşluk nereden geliyor?’’ diye sordum.


‘’Oo! Dedi. Bunun uzun bir hikâyesi vardır. Vaktiyle Selânik’te, Andon   Çavuş adlı eski bir asker oturuyordu. Bir gece komünistler şehri bastılar ve bir çok kişi arasında Andon Çavuş’u da dağa kaldırarak öldürdüler. Lâkin halk bu komünistlere, mütemadiyen Andon Çavuş’u soruyordu.     


Bu  sıralarda da ben, Balkan dağlarında 12 bin kişilik çetemle, Bulgarlara duman attırıyordum.  Komünistler :


’İşitmiyor musunuz ? dediler. Andon Çavuş Trakya’da savaşıyor.


İşte böylelikle, onun adı bana geçti ve herkes bana Andon Çavuş demeğe başladı. ‘’Yoksa benim asıl ismim, Fosti(e)ridis Andonius’tur.’’ 


Adını bile başkasından alan bu mahalli kahraman aslından basit bir rencberdir. Arnavutluk cephesinde nefer [çavuş] olarak savaşmış, sonra Trakya’ya gelerek 1941’de dağa çıkmıştır. Kendisine ‘’Milliyetçi Andartislerin reisi ‘’ adını veren Andon Çavuş, orada çetecilik yapmış, 1943’te çetesi İngilizler tarafından tanınarak, yanına subaylar gönderilmiştir. Andon Çavuş, şimdi bir kısmı gönüllü olan bir alayın başında komünistlerle mücadele etmekte, fakat bu mücadelede Türk köylüleri adamakıllı zarar görmektedir. (……….)


Kendisinden bir resmini istediğim zaman : 


‘’…..Vereyim, ya! dedi. Vereyim de gazeteye koyun. Beni burada herkes tanır. Ben bu bölgenin en meşhur adamıyım. Biraz da Türkiyede tanısınlar’’

Sonra, cebinden resimler çıkardı ve hangisini vereceğine tereddüt etti : ‘’…..Acaba, albay üniforması taşıdığım zamanlar çektirdiğim fotoğrafı mı versem, yoksa yenisini mi?’’


‘’…..Ay, dedim siz her istediğiniz üniformayı taşıyabilir misiniz?’’    Safdilliğime acıyormuş gibi :


‘’….. Ben albayım, dedi, ama işte şimdilik binbaşı üniforması taşıyorum’’


‘’Çeteler ne âlemde?’’


Andon Çavuş’tan, çetelerin ne âlemde olduğunu sordum.


‘’….. Onlar burada tutunamazlar, dedi. Alimallah hepsinin köküne kibrit suyu ekerim.’’


‘‘….. Ama, oraya buraya baskınlar yapıyorlar.’’


Biraz düşündü :


‘’….. Evet! diye kabul etti. ‘’Dışarıdan yardım alıyorlar da ondan’’


‘’Rusları temizlersek’’


Bu komünistleri, ne zaman temizleyebileceğini sorunca coştu ve yumruğunu indirerek :


‘’…..Ne zaman Rusları temizlersek, o zaman, o vakit’’ dedi.


Andon Çavuş sözünü esirgeyenlerden değil. Bana uzun uzun hudud boylarındaki kahramanlıklarını anlattı, Bulgarları ve komünist çetecileri   nasıl ‘’hakladığını’’ izah etti.


‘’…..Ah!’’ diye esef etti. ‘’Sizinle saatlaerce konuşmak isterdim ki, bu kahramanlıklarımı yazasınız.’’


‘’….. Komünistler size hücum etmiyorlar mı?’’ dedim.


‘’….. Hücum mu? Onların benden ödleri kopar be…Yanıma yaklaşamazlar.’’


‘’….. Yalnız mı seyahat ediyorsunuz ?


‘’….. Hayır. Tepeden tırnağa silâhlı ellii tane muhafızım var. Onlar da, arkadaki vagonda.


(……….)


MetinToker’in Andon Çavuş’la mülâkatı devam ediyor. Ancak Yunanistan kaynaklarından da biraz bilgi aktarmak için burada kesiyoruz.


‘’Vikipedia Yunanca’’nın Andon Çavuş (Αντώνης Φωστερίδης-Antonis Fosteridis) maddesinde hakkında şu bilgiler var : Bafra’nın (4) Erikli köyünde doğmuş, Kavala’nın Krinides (Rahça) (5) köyünde kır koruculuğu yapmaktaydı. Babası Kyriakos 1918-1922 yılları arasında Pontus’lu Rumların mücadelesine katılmıştır. Siyasi görüşleri aynı olan diğer çete reisleri gibi Türkçe konuşan Pontuslu Rum azınlığa mensuptu. Nikolaos  Plastiras’ın 1935’te yaptığı başarısız Venizelist darbe teşebbüsünden sonra diğer Venizelist ordu mensupları  gibi ordudan atılmıştır.’’Çavuş’’ lâkabının orduda ‘’çavuş’’ olarak hizmet etmesinden dolayı almıştır.


II. Dünya Savaşı’ndan sonra antikomunist ve milliyetçi çetelerin liderliğine yükselmiş,işgal kuvvetleriyle mücadele eden diğer direniş  güçleri olan EAM-ELAS (6) güçleriyle de amansız şekilde çatışmıştır. İç Savaş (Andart Harbi) yıllarında hükümet güçleri yanında yer almıştır. Savaş sonrası 16 Şubat 1952  tarihinde yapılan seçimlerde Başbakan Aleksandros Papagos’un partisinden bir dönem Drama milletvekilliğinde bulunmuş, 3 Şubat 1955’te partisinden istifa ederek Spiros Markezinis’in Terakkiperver Partisi’ne (Komma Proodeftikon) geçmiştir. Yapılan 1956 seçimlerinde tekrar seçilememiştir.


Vikipedi’deki başka bir site de ise; konuyla ilgili şöyle bir bilgi  vardır :   


(…..) ‘’1942 yılında  dağa çıkmasının sebebi aslında kahramanlık değil; eşini öldürmekten dolayı [İşgalci] Bulgar makamları tarafından aranmasıydı ki; bu kahramanlık hikâyesi sonradan kendisi ve arkadaşları tarafından uydurulmuştur. Hepsi kendi köyünden olmak üzere onbeş kişilik bir grubun  başında 1943 yılı sonbaharına kadar hiçbir direniş göstermeden civar köyleri sömürerek geçirmiştir.’’


30 Ağustos 1979 tarihinde Drama’da ölmüştür.


(1) Andon Çavuş, İskeçe Karasu Nehri yanındaki Koca Orman çatışmalarında yaralanmıştır.


(2) Gazetedeki haberler,  o gün hâlen Yunanistan’da  devam etmekte olan ‘’Andartlık Savaşı’’ (İç Savaşı) nın  devam ettiği günlere  aittir


(3) Metin Toker : Türk gazeteci-yazar. 1924 yılında İstanbulda doğdu1943-

1950 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde çalıştı. 1954 yılında Amerikan TimeDergisi formatında AkisDergis’ni çıkardı. Oyıllardaki iktidarlara  karşı sert eleştirilerde bulunduğundan sık sık yargılandı ve hapse girdi.


1955 yılında İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker’le evlendi ve bu evlilikten üç çocuğu oldu. İsmet İnönü ile ilgili anılarını anlattığı İsmet Paşa İle On Yıl adlıkitabını genişleterek Tek Partiden Çok Partiye ve Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları adları ile tekrar yayınladı. 1987- 1980 yılları  arasında T.C. Cumhrur  Başkanı Fahri Korutürk tarafından Cumhuriyet Senatosuna kontenjan senatörü seçildi. 1983’te kurucu üyesi olduğu  İnönü Vakfı yönetimindeki görevine ölümüne kadar devam etti. 18 Temmuz 2002 tarihinde Ankarada öldü.


(4) Bafra : Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde Samsun İli’ne bağlı şehir. 


(5) Rahça : Kuzey Yunanistan Yer Adları Atlası. Lozan Mübadilleri Vakfı Yayını 


(6) EAM : İşgal altındaki Atina’da 27 Eylül 1941 tarihinde  kurulmuştur. Daha çok ELAS askeri teşkilâtının siyasi kolunu oluşturmuştur. Ayni ideolojiye sahiptir. Açılımı : Ethniko Apelefterotiko Metopo (Milli Kurtuluş Cephesi).

ELAS  : Yunanistan’da  işgal güçlerine karşı 16 Şubat 1942 tarihinde kurulan;  ideolojisiSosyalizm, Kendi Kaderini Tayin, Antifaşizm, Vatanseverlik ve Komunizm olan;  başlangıçta gönüllülerden oluşan gayri nizami silahlı kuvvet. İşgal güçlerine karşı yapılan mücadelenin yükünü büyük ölçüde bu teşkilât  kaldırmıştır. Açılımı : Ellinikos Laikos Apelefterotikos Stratos. (Yunan Halk Kurtuluş Ordusu).






0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yunanistan’da l. Cumhuriyet

Her ne kadar antik Atina’da cumhuriyet benzeri yönetim şekilleri kurulmuşsa da, çağdaş cumhuriyetlerle pek benzerliği olmadığın-     dan...

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page